Canbey röportajında, Türk basın tarihinde darbelere dair bilgiler verirken özellikle 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde basının tavrını da değerlendirdi.
“15 Temmuzda basın nasıl bir sınav verdi?
Dr. Mustafa Canbey: Bence medya asıl sınavı 15 Temmuz’da verdi. Darbeler tarihi açısından değerlendirirsek medya dik bir duruş sergilemiş, birlik ve beraberliğe büyük katkı sunmuş ve Milli iradeye sahip çıkarak milletimizin isteği doğrultusunda hareket etmiştir. Bu durum geçmişe baktığımızda bizim çok alışık olduğumuz durum değil. Darbe dönemlerinde medyanın duruşu ile milletin duruşu arasında büyük farklılıklar olduğunu görüyoruz. Çok değil sadece yakın tarihimizde gerçekleşen 28 Şubat post-modern darbesinde medyanın önemli bir bölümünün anti-demokratik rolünü hatırlamamız yeterlidir. Gerçekten hem medya olarak hem de millet olarak kendi özgürlüğümüze sahip çıkma anlamında, milli iradeye sahip çıkma anlamında, bu topraklara sahip çıkma anlamında gururlanacağımız ve destansı bir mücadele verildi o akşam. Basında çalışan arkadaşlarımızdan da şehitler var. Yeni Şafak’ta çalışan Mustafa Cambaz şehit oldu. FETÖ’cü askerler tarafından medya kuruluşları basıldı. Özellikle ana akım medyamızın o akşamki duruşu ülkeyi ve milleti sahiplenişi, milletin isteği doğrultusunda karar verme anlamında baktığımızda ben medyanın darbe gecesinde gelecekte gurur duyacağı işlere imza attığını düşünüyorum.
Batı basınının Türkiye’yi ilgilendiren darbe haberlerindeki dilini nasıl yorumluyorsunuz?
Dr. Mustafa Canbey: Bugün dünyaya baktığınızda gerçekten Türkiye aleyhine büyük bir kampanya ile karşı karşıya kaldığımızı görüyoruz. Olumsuz bir kampanya var. Biz ne yaparsak yapalım ne kadar olumlu işler yaparsak yapalım sürekli aleyhimize dönük yayınlar yapılıyor. Mesela New York Times, destansı bir demokrasi mücadelesi veren, milletimizi ‘koyun’ diye nitelendirdi ve aşağılamaya kalktı. Bu olacak iş değil. Çin’de Tiananmen Meydanında bir kişi tanka karşı durdu diye yıllarca hafızalarda kaldı, her yerde bu örnek veriliyor. FETÖ’nün ihanet ettiği 15 Temmuz gecesinde, Sabri Ünal kardeşimiz tankın birinin önüne dikiliyor ve tank üzerinden geçiyor. Kalkıyor diğer tankın da önüne geçiyor. Onun da altında kalıyor. Metin Doğan, tankın önüne boylamasına yatıyor. Yine bir başka arkadaşımız Ankara’da elinde bayrak ile 5-6 tane tankın önüne dikiliyor. Yine Boğaz Köprüsündeki o mücadeleyi biliyoruz. Külliyenin oradaki mücadeleyi biliyoruz. Bu mücadele aslında çok kahramanca bir mücadele… Bun anlamlı ve kahramanca mücadeleyi hiç kimse hafife alamaz ayrıca kimsenin de haddi değildir. Özellikle Batı medyası bunu yapmaya çalıştı ama istedikleri kadar manipülasyon yapsınlar gerçekleri kapatma imkanları yok. Aleyhimizde propaganda yapmaya devam edecekler çünkü ülkemiz üzerinde bir takım emelleri var bunların. Türkiye’nin büyüyor ve güçleniyor olması bunları rahatsız ediyor. Türkiye’nin öncülük edebilecek bir ülke haline geliyor olması, bölgede bir istikrar adası olması, bütün Müslümanları Türk cumhuriyetlerin Balkanların Ortadoğu’nun Kafkasların yönünü Türkiye’ye doğru dönmesi tıpkı geçmişte olduğu gibi köklü bir medeniyetin temsilcisi olan ülkemizin ve milletimizin şahlanması onların uykularını kaçırıyor.
Türkiye kendisini dünyaya nasıl anlatmalı? Sanki bu konuda bir eksiklik var.
Dr. Mustafa Canbey: Türkiye üzerinde yurt dışından yapılan algı yönetimi ve psikolojik operasyonlar var. Günümüzde bunun adı “kamu diplomasisi”. Türkiye olarak bizim de bu diplomasiye karşılık verebilecek, cevap verebilecek hamlelerimizi artırmamız gerekiyor. Bu hamleler nelerdir? Bir kere yurt dışındaki basınla iyi ilişkiler geliştirmemiz gerekiyor. Lobiler kurmamız gerekiyor. Yurt dışında sözü dinlenen akil insanların bizim lehimize söz söylemesi gerekiyor. Aynı şekilde dünyada sözü dinlenecek gazeteciler, kanaat önderleri, entelektüeller yetiştirmemiz gerekiyor. Kültür, sanat, eğitim ve spor alanlarında yeni hamleler yapmamız gerekiyor.
Dünyanın her tarafında kültürel olarak bize yakın olan hedef kitleler ile ilgilenmemiz gerekiyor. Sadece Almanya’da Ermenilerin yaptığı kamu diplomasisi çalışmalarını biliyoruz. Yanlış hatırlamıyorsam Almanya’da 40 bin Ermeni var. Onların sesi 4 milyon Türk’ten daha fazla çıkıyor. O yüzden bizim bu konuları mutlaka çalışmamız ve değerlendirmemiz lazım. Örgütlü olmamız lazım. Medya ayağı her zaman önemliydi ama günümüzde ayrıca önemlidir. Bu konuyu da değerlendirmemiz gerekiyor. Medyanın bizim aleyhimize yayın yapmasının önüne geçmemiz hatta bizim lehimize yayın yapmasını sağlayacak çalışmalara imza atmamız gerekiyor.“
Röportajın tamamı için: